Bu gazete basın ahlak yasalarına uyar" yazardı bir devirde, gazetenin adının hemen yanında..
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından konmuş temel meslek ilkeleriydi bunlar. Basın Şeref Divanı da, yasayı ihlal edenleri yargılardı.
Ne oldu bu yasa, bu divan bilmiyorum.
Oysa tam da zamanıydı..
Neden mi?.
Geçen hafta artık dijital medyaya taşınan HaberTurk'te Sevilay Yılman'ı okudum.. Siz de okuyun..
***
..Hürriyet'in haftalık röportajlarını yapan Ayşe Arman bazı röportajlarının karşılığında ücret alıyormuş.
Basbayağı para karşılığında yapıyormuş röportajlarını.
Ben de inanamadım ilk duyduğumda. Hatta bu bilgiyi ileten şahıs, kendisinin de röportaj için önce Ayşe Arman'ın menajeri denilen şahısla görüştüğünü sonra ise bizzat Arman'ın kendisini aradığını ve röportaj için rakam telaffuz ettiğini ilettiğinde, "Olamaz! Yalandır bu!" deyip reddettim.
Çünkü evet, duyarız bazı gazetecilerle ilgili böyle şeyler ama bunların bir kısmının karalama amaçlı olduğuna inanırız.
Yapanlar varsa da el altından yaparlar bu işi diye biliriz.
Ama Ayşe Arman bunu gizli kapaklı yapmıyormuş.
Bayağı açıktan yapıyormuş.
Önce menajerine ulaşılıyormuş, fiyat belirleniyormuş ve peşin ödeme yapıldıktan sonra da röportaj yapılıp yayınlanıyormuş Hürriyet'te.
Hürriyet'in bir yetkin ismine haberleri olup olmadıklarını sordum.
Biz, "Yok öyle bir şey! Yalan bunlar!" şeklinde bir yanıt beklerken o üst düzey yönetici "Evet. Bilgimiz dahilinde!" yanıtını verdi.
Anlattı...
Arman daha önce gazete yönetiminden habersiz yapıyormuş bu paralı röportaj işini. Bu durum o dönem gazetenin patronu olan Aydın Doğan'a iletilince, Aydın Bey de, "Aldığının yarısını gazeteye bırakırsa devam etsin" demiş.
Tabii bir numaralı patrondan bu işe vize verilince devam etmiş Ayşe Hanım reklam röportajlar yapmaya.
Aldığı ücretler de öyle ufak ücretler değil.
Mesela bana bu bilgiyi aktaran kişi yapılacak röportaj için önce 100 Bin TL talep edildiğini ancak rakam astronomik gelince röportaj isteyen kişinin vazgeçtiğini ve hatta bu yüzden de iki kez ikna için Ayşe Arman tarafından bizzat arandığını söyledi.
Hiçbir biçimde kabul edilemez Ayşe Arman'ın ya da başka birilerinin gazetede para karşılığı röportaj yapması!
***
Ertesi gün Fatih Altaylı, gene HaberTurk'te konuya girdi. İşte onun yazısı..
***
Herkesin bildiği sırrı Sevilay Yılman ifşa etti.
"Ayşe Arman röportajlarını para karşılığı yapıyor." Doğru ve bu bir sır değil.
Ancak Ayşe Arman'a haksızlık yapmayalım.
Bu durumu gazetesi de biliyor ve gazetesi de bu işten para kazanıyor.
Dünyada bunun örnekleri var.
Buradaki büyük ayıp ise bu röportajların "Reklam ve tanıtım" olarak yapıldığının açıklanmamış olması. Gizli reklam olarak yapılması.
Bu da gazetenin editoryal ayıbı, Arman'ın değil.
Ama asıl mesele bu olmamalı.
Asıl meselemiz bunu, gazetesini de, okurunu da kandırarak "el altından" yapanlar.
Ayşe bu işi kendisi açısından "namuslu" bir biçimde yapıyor. Bir anlamda gazetenin reklam servisinin bir parçası gibi çalışıyor.
Ama gazeteye hiçbir katkı sağlamadan, kendi PR ajansları üzerinden bu parayı cebine indirip, hem gazetenin hissedarlarından para çalan hem de o gazetedeki diğer emekçilerin hakkını gasp edenler var. (Fatih kimi, ya da kimleri kast ediyor acaba?.) Asıl rezalet orada.
***
Hafta arası bu yazıları okuduktan sonra, cuma günü, Ahmet Hakan'ın Hürriyet'te her okuru tarafından merakla izlenen köşesinde "Yatak sadece yatak değildir" başlıklı yazısını okudum.
Onu aynen alıyorum.
***
Sırt ağrısı, bel ağrısı, uyku bozuklukları falan diye başının etini yediğim bir dostum, "Senin iyi bir yatak alman gerekiyor" dedi.
Uzay mekiklerinde kullanılan teknolojiyle üretilen pahalı mı pahalı bir yatak markası var ya...
"Onu önereceksen kalsın. Bir yatağa o kadar para vermem dostum" diye kestirip attım. "Yok" dedi. "Pahalı, yabancı markayı değil, yüzde yüz yerli ve milli İŞBİR Yatak var, onu tavsiye edeceğim." Tavsiyeye uydum, gayet uygun fiyata yerli ürünümüzü satın aldım. Ve bingo!
Yıllardır süren sırt ağrılarım birden kesilmesin mi? Uyku sorunlarımın yüzde 50'si geride kalmasın mı? Öyle memnun oldum ki... Olay, bu yatakların Türkiye'de üretilmesini sağlayan İŞBİR'in CEO'su Metin Gültepe'yle tanışmama kadar vardı.
Metin Gültepe başarılı, azimli bir mühendis.
Uzay mekiklerinde kullanılan malzemenin peşine düşmüş. Gitmiş, araştırmış. Literatür taraması yapmış.
AR-GE'ye yönelmiş. Laboratuvarlar kurmuş.
Denemiş, olmamış. Ve en sonunda daha iyisini bulmuş!
Metin Gültepe "Yatak deyip geçmeyin" diyor ve ekliyor: "Yatağın vücut şeklini alması, vücut ağırlığına baskı uygulamaması, vücuttaki kan akışını bloke etmemesi gerekir. Bizim teknolojimiz işte böyle bir uykuyu amaçlıyor." Yerli, milli, üretim kelimelerinin havada uçuştuğu bir ortamda bu somut örneğin altını çizeyim dedim.
***
Pazartesi sabahını heyecanla bekledim. Sevilay'ın, Fatih'in ve Ahmet'in yazılarının ardından, Okur Temsilcisi Faruk Bildirici dostum nasıl tavır alacaktı acaba?.
Faruk, ana yazısında paralı röportaj, haber ve yazılarla ilgili tek satır etmemişti. En dipte "Okurdan kısa kısa", başlığı altında şu satırlar vardı..
***
Coşkun Uğurcan; Ahmet Hakan resmen bir yatak markasının reklamını yapmış. Bu markayı övmüş de övmüş. O firma açık reklam yapsa bu kadarını başaramazdı. Yayın İlkeleriniz de buna izin vermiyor herhalde. (16 Kasım)
***
Ben bugün bu ülkenin en okunan yazarlarından alıntılar sıraladım. Tek yorum yapmadan kararı size bırakıyorum..
Sözüm, Demirören Yayın Gurubu İcra Kurulu Başkanı, yani bir yerde Hürriyet'in Yönetici patronu Mehmet Soysal'a..
Ben 70 yıldır, çocukluğumdan beri Hürriyet'i hep keyifle okudum. Öyle okumaya devam etmek istiyorum, Bay Soysal..
Şimdi Ahmet Hakan başta tüm Hürriyet yazarlarını eskisi gibi zevk alarak devam etmem, ya da artık her satırlarına "Kaça yazmış acaba" korkunç şüphesi içinde bakmam, artık sizin elinizde..
Susarak, bana da, Ahmet'e de, tüm Hürriyet okur ve yazarlarına da haksızlık etmeyin.
Duruma acilen el koyun..
..Ve gerçeği de, önlemlerinizi de siz açıklayın!.
Ben "Hürriyet keyfi"mi geri istiyorum!.